17 Mart 2016 Perşembe


                                İYİLİK YAP İYİLİK BUL



Filmde, problemli bir aile hayatı olan Trevor isimli öğrenci, yeni sosyal bilgiler öğretmenin verdiği ödevde kurduğu hayali bir dünya gerçek dünyayı da etkisi altına almaya başlamaktadır. Trevor'un idealindeki dünyada çevresinden iyilik gören biri, hiç tanımadığı üç kişiye iyilik yapacaktır ve bir şekilde karşılığını alacaktır. Böylece dünyanın daha güzel bir yer olacağını inanmaktadır. Bu esnada Trevor'un öğretmeni, annesi ve çevresindekilerin hayatı değişmeye başlar.
Bu filmde biz ön planda kendinden beklenmeyen derece de olgun ve yaratıcı düşünebilen bir öğrenciyi görüyoruz. Arka planda ise toplumun  iyilik olgusuna bakış açısını ve ihtiyacını görmekteyiz.
Filmde öğrencisi kadar öğretmen de dikkat çekici, sıradan olmayan tek düze olmayan bir girişle öğrencilerin ilgisini üzerinde toplaması ve onlara yaratıcı düşünmeyi sağlayacak bir ödev vermesi kuşkusuz öğrencilerin böyle projeler üretmesinde etkili olmuştur.
Trevor kendi çevresinden yardıma muhtaç olduğunu düşündüğü kişilere yardım etmeye çalışırken bu yardımlar için cesur ve kararlı olmanın gerektiğini bize gösteriyor. Kararlı bir şekilde defalarca denemesi ve  vazgeçmemesi bize iyilik yapabilmek için gerektiğinde çok çabalamamız gerektiğini gösteriyor.Biz genellikle olmadığını düşünüp pes ederiz hayatta her zorlukta. Filmin repliklerinden biri bize 'Her şeyin kötü olmasına alışkan insanlar durum kötü olsa bile bir şey yapmazlar çünkü değişim zordur. ' der. Evet bazen işler kötü gider ama değişmektense o durumu değiştirmektense alışmayı seçeriz.
Ama film kötü sonla bitiyor gibi gözükse de Trevor, yaptığı iyilikler başarıya ulaşmış ve projesi büyük mesafe katetmiştir.
Sanırım dünyanın iyilikle değişebileceğine inanmak için hepimizde temiz çocuk kalbi olması gerekiyor.
 












16 Mart 2016 Çarşamba

THE GREAT DEBATERS



THE GREAT DEBATERS


Bir biyografi ve gerçek yaşam öyküsü daha. Film Teksas'ta siyahi öğrencilerin gittiği Wiley College'da profesör olan Melvin B. Tolson'un gerçek yaşam hikayesini konu edinmektedir.
Profesör Tolson, eğitimde eşitsiz koşulları ancak siyahi öğrencileri, beyazların takdirini kazanacak bir seviyeye getirip bunu herkese kanıtlayarak olacağını bilmektedir. Bunun için iyi bir münazara grubu kurup öğrencilerin yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Başlarda ifade kabiliyetleri yetersiz olan öğrencilerin zamanla gelişimini ve kelimelerin gücünü keşfetmesiyle Harvard'ın öğrencilerine karşı galibiyet kazanmasıyla sonuçlanır.
Film'de profesör sadece öğrencileri ile uğraşmamaktadır. Filmin başından sonuna bir çok noktasında ırkçılığın çirkin yüzü kendisini göstermektedir. Ayrıca profesörün politik görüşü ve okul dışında da verdiği mücadeleler de tepki çekmektedir.
Irkçılıkla alakalı özellikle bir zencinin yakıldığı yere arabayla giren grubun hissedip yaşadıkları çok etkili bir sahneydi.
Film, günümüzde özgürlükler ülkesi , demokrasinin beşiği diye bilinen ABD'nin çok da geçmişte olmayan yüzünü gösteriyor bize. Bundan daha 40-50 yıl öncelerine kadar siyahi öğrencilerin üniversitelere bile alınmadığı bir ABD.
Filmde ayrıca linç kelimesinin nereden geldiğini de öğreniyoruz.



SOMETHING THE LORD MADE

                           SOMETHING THE LORD MADE


Film büyük buhran yıllarında cerrah Alfred Blalock ile zenci asistanı Vivien Thomas'ın mucizevi başarı hikayelerini anlatmaktadır. Film gerçek olaydan alıntı yapılarak sinemaya uyarlanmıştır. 
Film, bize bir sinemanın bir filmle ne kadar şey anlatabileceğini gösteren harika bir yapımdır. Akıcı haliyle sıkıcılıktan uzak olan filmde gereksiz ve uzayan bir bölüm olmaması kurgunun ve olay örgüsünün çok iyi olması nefes kesmeden izlemeyi sağlıyor.
Filmin birden çok katmanı bulunmaktadır. Filmin ana konusu bir cerrahla asistanı ve onların mucizevi başarısı olsa da alt metinlerde ırkçılık, büyük ekonomik buhran, savaş yılları ve yetenekli bir adamın azmi ve her şeye rağmen çabası gösterilmektedir.
Ön yargılara, büyük ve örgütlü bir ırkçı zihniyete karşı vazgeçmeyen asistanın parasını bankada kaybettiği sahne bize büyük buhran sırasında ekonomik sıkıntı çeken halkın durumunu gösterir. Büyük bir tıp mucizesi oluşmasında önemli bir etken olmasına rağmen zenci olmasıyla görünmez adam gibi algılanması ve hatta kutlamanın yapıldığı otele ancak garson kılığında girebilmesi bize ırkçılığın boyutlarını gösteren ufak örnekler sadece.
Tabi filmde bize iyi bir mesaj da veriliyor. O da sonuna kadar çabalayan asistana fahri doktora verilmesi tabi ki. Film izlediğim en iyi biyografi filmi.

THE EMPEROR'S CLUB

         

                        THE EMPEROR'S CLUB


Kısaca filmin özetlersek, karşımıza Eski Yunan ve Roma tarihi derslerine giren ve mesleğine tutkuyla bağlı idealist ve hayatını öğretmeye adamış bir profesör William Hundert çıkmaktadır. St. Benedict's Akademi de geleceğin önemli adamlarını yetiştiren, köklü ve gelenekleri olan bir okuldur. Sınıfa yeni öğrenim sezonunun başlamasıyla  ünlü bir politikacının oğlu Sedgewick Bell gelmiştir. Hundert kısa zamanda onun tembel ve umursamaz olduğunu fark eder. Onu anlamaya ve değiştirmeye çalışır ve böylece aralarında farklı bir öğrenci-öğretmen ilişkisi oluşur.

Filmin eleştirisine gelince, bir öğretmenin hayatının en önemli noktasına öğrencilerini koyduğunu her birinin hayatına dokunabilmeyi ve değiştirebilmenin değeri ve önemini anlatan harika bir film. Film bize ayrıca bir öğretim ekolünü de veriyor seçkin ailelerin çocuklarının gittiği yüksek zümre eğitiminin de görmek mümkün böylece büyük adamları nerelerde ne şekillerde hazırladıklarını görebiliyoruz.
Filmin iki önemli vurgusu vardı bence. İlki ne öğretirsek öğretelim öğrencilere erdemin ve ahlakın önemini öğretebilmeliyiz. Filmde buna dair hileyle Sezar olan örencisinin aradan yıllar geçse de aynı yola başvurması öğretmeni için üzücü olması. Diğer bir vurgu da bana göre öğretmenliğin mükemmel bir meslek olması hele de öğrencileriniz tarafından saygı duyuluyorsanız. Bu sevgi ve saygı  yıllar geçtikçe artıyor. Filmde bunu da öğrencilerin hocalarıyla ayrılmadan önce hazırladıkları kutlamada görüyoruz. 
Öğretmenlik mesleğinin ne kadar ağır bir yük olduğunu gösteren güzel bir film.

15 Mart 2016 Salı


DİE WELLE


Film, yaşanmış olaydan alıntı yapılmış gerçek bir hikayeye dayanmaktadır. 
Kısaca konusu, bir öğretmenin dersinde, günümüz Almanya'sında otokrasi yönetiminin Hitler ardından bir daha söz konusu dahi olmayacağını düşünen öğrencileriyle farklı bir ders işleyip, derse olan ilgilerini artırmak için onlara farklı bir tecrübe yaşatmayı amaçlar ve  onları sosyal bir gruba dönüştürmeye başlar. Bu hareketin adı DİE WELLE (DALGA) olur ve önü alınamaz bir şekilde büyür.
Filmin eleştirisine gelince öncelikle filmde dersini farklı yöntemle işleyip  dersi daha ilgi çekici daha verimli hale getiren öğretmen göze çarpıyor ki bir öğretmen adayı olarak bu önemli bir noktaydı benim için. Daha sonra bakıldığında ergenlik çağlarında olan öğrenci grubunun tek tipleştirici (bir tip gömlek, tek düşünce ve selam) ve popüler bir gruba ait olma çabası gözler önüne serilmektedir. Bir harekete bağlandıktan sonra o hareketin amaçlardan uzaklaşmasının veya amaca hizmet etmemesinden çok onu aşırı sahiplenme filmde dikkati çekmektedir. Hatta öyle ki bu harekete karşı atılan her adımı ne pahasına olursa olsun engelleme çabası gözlenmektedir.
Bu film bize Otokratik yönetimlerin toplumda nasıl karşılık bulduğunun güzel bir analizi gibidir aslında.